Sayfalarım

Bu Blogda Ara

16 Kasım 2016 Çarşamba

YORGUN olma hali.

Duygularımız yorulur bazen,
Hep aynı duyguyla gezinmekten.

Pazartesi yorgundur ve hiçbir Cuma kendini pazartesiye bağlamaz mesela.
Günaydın bütün sabahlara yakışmadığı gibi yakışmaz bazı ağızlara onlar geceden kalmıştır. 
Sabaha uyumuş,
Uyanmamışlardır.

Yorgun olduğumuzda tesadüflere daha çok ihtiyaç duyarız, tevafuk demek isteriz.
Kararsızlığımız göklerden gelen kesin emirle son bulsun isteriz.

Kendi kayığı başkaları tarafından çekilen bir adam gibi hissediyorum kendimi günlerdir. Denizi pek sevmem, kollarıma da güvenmem ondandır küreklere, kayıkçılara bel bağlayışım.

Ve büyük insanlar siyaset arenasında konuşur gibi konuşur sizinle. Hala çok çocuksunuzdur.
Ne kadar çocuksanız o kadar yorgunsunuzdur.
Çocuklar en çok karanlıktan bir de güvenemedikleri iki kara gözden korkarlar oysa.

Bırakın yapışsın paçanıza karanlıkta.
Güvenebilecekleri bir çay demleyin onlara.
Çayı koydum geliyorum demek yorulmaz, onun her şeye iyi gelen demi, sıcaklığı, kokusu vardır.
Hoş geldin, özlemişsindir evini demek, yorulmaz.
Yerini hazırlamıştım yüreğimde bakışlarıyla bakın.


9 Kasım 2016 Çarşamba

YARA



Sana göre bazı kıyafetler, bazı eşyalar, bazı sözler basitti. Sevemezdin.
Her şeyi sevmek üzerine büyütülmemiştin.

Ben çok istedim küçük kasaba alışkanlıklarına sahip olmayı; lastik terliklere, salçalı ekmeklere, havlu kenarlı geçen günlere, yer minderlerine...

Sana da böyle yapılmıştı, hep kendisinden yana duyguların adamı ol istenmişti.
Başka türlüsü de sevilebilir diye öğretilmeyince.
Türlü şeyler öğrenmiştin beklide.
Asıl söylenmek istenen şeyler hep içer de kaldı.
Duymak istemediklerin kulaklarında çınladı.

Oysa basiti değerlisi yoktu insanın. Belli bir görüşün kullandığı eşyaları kullanmayan vardı.
Kullanmayanlar henüz kullanacak kadar vakti olmayanlardı sadece.
Aynı sözlerle cümle kurmayan insanlar vardı.
Değer verdiği duyguya aynı ölçüde değer vermemek vardı. Başkası ötesi detaydı.

Boğdular senide bütün detaylar denizinde.
İçini kuruttular.

Ama bilmezsin sen ne yorulduğunu ne kuruduğunu, hala ekip biçersin.
Hiç mahsül vermeyecek bağlarını.
Yokluğunun kaç kişinin karanlığı olabileceğini bilmezsin
Sıradan sanırsın kendini.
Öylesine sanırsın.
Yara alırsın.


Güzel kadınım. Annem.

1 Kasım 2016 Salı




BİR

Bir varmış bir varmış.
Birden bir masal başlamış

Bir artmış, bir azalmış.

Görmeyene hepsi bir,
Görene delil, o bir başınaymış

Masal bu ya,
Birer birer geçer sanmış

Biraz önce, az bir nefesle

Birden bir

20 Ekim 2016 Perşembe

Asr: Sözlükte; gündüz, gece ve öğleden sonra güneşin kızarmasına kadar olan ikindi vakti anlamına geldiği gibi, yüz yıllık zaman anlamına da gelir



                                                                    ZAMAN

Huzuru;  herkes sağlıklı,  herkes işinde gücünde ye atfetmiştim. Eylül ekim aylarına,
Ekim kasım yağmurlu havalara, bir bardak iyi demlenmiş 2 şekerli çaya, yanında mutlaka ekmek.
Huzuru koltuğun sağ köşesine yerleştirmiştim. Zamanını ikindi vakti tayin ettim.
Artık daha iyi anlıyorum zamanın bereketini, belki bir insana dilenecek en güzel temennidir .
Hapşırınca mesela ya da uyanınca;
‘bereketli zamanlar’ dilemek.

Deli anlarını, küs zamanlarını kısaltsak hayatın, dedikodu zamanlarından çalsak, öfkeli saatleri boşa harcasak.

Senin yüzünü elimin arasına alıyorum ya. O zamanları uzatsak mesela. Tefekkür halini, suskun zamanları uzatsak, yeterince iyi olana kadar aklımıza gelen ilk iyiliği uzatsak.

Tam zamanında uyanabilsek,  hani tamda geceye bir şey oluyor dediğin zamanda, güneş doğmadan, henüz köpek havlamadan.

Diriyi uyutan, ölüyü dirilten zamanda.

Bir sürü soru var cevabını hala bilmiyorum.

Zamanı en iyi bildiğimiz sorudan başlayarak yönetelim. Bilmediklerimizi boş bırakalım.
Çünkü doldurmak için daha çok zaman ve okunacak çok kitap var.

Çünkü yanlışlar doğruyu götürüyor. Hangi doğruyu  kaç yanlış yaparak kaybettiğinin sırrı bilinmiyor.
Çünkü Yaradan Çalışıp gelseydin demiyor. ben sana öğretirim sen bildiklerinle gel diyor.
Çünkü Zaman onun manevi ellerinde uzayıp kısalıyor .

Sandığımız gibi değil
Bazen zaman geçmiş gibi geliyor bazen zamanı geçirmişsin gibi.




25 Haziran 2016 Cumartesi

İman sağlaması

İman sağlaması yapalım, nefis ve insan denkleminde.
Bulunduğumuz yerin alçak bir yerde olmasına takılmadan
Canımızı, malımızı, etrafımızı alıp yüksek yerlere çıkaralım.  Rezillikler, hatalar, bataklar alçak ve gizli yerlerdedir çünkü.
Bu haksızlık olabilir mi?
Hak haksızlık yapmaz ki.

Alçakta hayat sürenlerin elleri daha büyük, ayakları ve kasları daha kuvvetlidir.
Kulakları daha çok duyar. Bedenleri, Sıcağa soğuğa ve bütün mevsim değişikliklerine kolaylık sağlar. Bu tabiatını uygun yaratan Yaratıcının intizamla dengelemesidir.

Zirveye yakın hayatlar vardır bir de uzansalar ulaşacaklar insanlar.başını kaldırsa görecek olanlar.
Yardımcıları, kanatları vardır. Yolu kaybettiğinde,  fenerini eline tutuşturacak aynı kandan ya da uzaktan kalabalık insanları vardır.

Ancak onların elleri zayıftır. Güçsüzdür, kör olmasa da görmeye engel buğulu camları, içine toz kaçan göz bebekleri vardır. Onlar tek iklim bilirler. Baharın yumuşak havasında solumuşlardır. Zemheriye olan ilgileri hep bundandır.
Her şeyin güzel olacağı sanısı sarmıştır onları çünkü güzel insanlar hayatı öyle görür. Gördükleri gibi büyütmek onların suçu değil.
Dedim ya bu bir denklem.
Denk olabilmesi için eklenen koşullar bütünüdür.

Beni bura da yaratanın bu vatana bu eve bu adama eş yapanın kudretidir.
Kesindir katidir. Benim öyküm bu yüzyılda yazılmıştır.
Antik Roma Uygarlığın da yaşardım diyebilir miyim?

Yaşayamazdım. Benim için uygun toprak minarelerinin üstündeyim. İnsan bunu  anladığında biraz daha büyür.
Ufukta bir yerlerde senin için uygun yaşam şartları belirlenmiştir. İnsan bunu düşündüğünde
Kendini iyi hisseder.

Bütün sevimsizliklerin adı imtihan bütün güzelliklerin adı lütuf olmuştur.
Senin sivriliklerine, nefsinin kabaran köpüren yanına uyumlu dersler müfredatlar seçilmiştir.
Sen okul duvarından atlama, kaçma.

Her şey senin için intizamla uyumlu hale getirilmiş.

Sen yaşamana bak bence.