Bu akıl müsvettesi aklım , kimi zaman ölümün soğuk yüzünü , kimi zaman düğün gününü unutturdu bana.
Kendime geldiğimde saatler geçmiş, gün bitmiş olsada…yüreğimle beynim arasındaki sözcükler bir bir sıralanmaya başladı. Hatırım bıraktığım emanetlerimin yerini çağrıştırmakta. Dertlerim imtihanlarımı,
İçimdeki cevher, müchevherlerimin yerini çağrıştırmakta.
Zayıf ve aciz hatalarıma karşı , kendi şanından göz yuman ve mühlet vererek beni bana anlatan …
Rabbim.
Oysa kalbimin putlarını bir bir devirmeli, asmalı , kesmeli, bütün bu vahşi üslüpta eksik bişey kalmadan , kendi öz vitrinimde sallandırmalı. Kalbim aklımın bu halinden ibret almalı.
Benim kalemim Seni överken öyle mahsun öyle acı bir siyah çekerki kağıda , oda anlamaz, bende.
bize Seni yazdıran , bize Seni anlatan ne ?
Hazırda değildik aslında ne kalemimin Seni anlatacak kadar mürekkebi var içinde ne de benim biçim verebilecek sesli, sessiz harflerim var. Elimizde kalan yine evvelden kalandan başkası değildi.
O bana sarıldı ben ona.
Ancak bu kadar;
Ne Seni layık olduğun güzel sözlerinle övebildik, ne kendi halimizi arzedebilecek kadar kendimizi bulabildik. Halen kayıp bir ruha ilan çıkarmaya teşebbüsteyiz. Hangi diyarda emanetlerimize emanetçilik edemediysek bulup sürtelim burnunu yerlere. Nefes alacak kadar dahi aralık bırakmadan kapanalım yüzüstü. Elbet zor gelecek kendi hükümdarlığını benliğimde yer etmiş nefsime, elbet zor gelecek siyah yazmak mürekkebi bitmiş kalemime.
Seni unutmuş olduk.
Sıradan olduk
Bekledik durduk.
Şimdi bize vakit verdin.
Hatırlayalım diye.
Kendi yaptıklarımızı bize unutturdun.
Kendimize bile mahçup olmayalım diye.
Nasıl bir kapı araladın ki
Çalmaya, açılmaya, sınır yok ,sayı yok , davet yok
Hoşgeldin....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder